KABAHATLER, YARGI KARARI GEREKMEDEN İDARE HUKUKUNA ÖZGÜ YÖNTEMLERLE YAPTIRIMA BAĞLANAN HUKUKA AYKIRI EYLEMLERDİR


Yazar: Yargıtay 11.Hukuk Dairesi
21.09.2023 09:29:18
KABAHATLER, YARGI KARARI GEREKMEDEN İDARE HUKUKUNA ÖZGÜ YÖNTEMLERLE YAPTIRIMA BAĞLANAN  HUKUKA AYKIRI EYLEMLERDİR

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi , 2021/7383 E. 2022/2486 K. 28.03.2022 T.
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki dava sonucu mahkemece verilen 09.04.2012 gün ve 2011/181-2012/97 sayılı hükmün Dairemizce 30.03.2015 gün ve 2014/13296-2015/4424 sayılı ilamla bozulması üzerine yukarıda tarih ve sayısı belirtilen direnme kararına ilişkin dava dosyası 02.12.2016 tarih ve 6763 sayılı Yasa'nın 43 ve geçici 4/1. maddesi uyarınca dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, dosyadaki kağıtlar okundu gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, asıl ve birleşen davada müvekkilinin imtiyaz sözleşmesi uyarınca mobil elektronik haberleşme hizmeti sunduğunu, aynı alanda faaliyet gösteren davalının GSM ve mobil pazarlama hizmetleri pazarlarındaki hakim durumunu çeşitli yollarla fiili münhasırlık yaratmak suretiyle kötüye kullandığını, bu durumun Rekabet Kurulu'nun 23.12.2009 tarihli, 09-60/1490-379 sayılı kararıyla belirlendiğini, müvekkilinin zararının doğduğunu ileri sürerek, 1.000.000.-TL maddi ve 1.000.000.-TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının dilekçesinde müvekkilinin 2007-2009 yıllarındaki bazı eylemlerine dayanarak talepte bulunduğunu, istemlerin zamanaşımına uğradığını, davacının 06.06.2008 tarihinde yaptığı başvuru üzerine Rekabet Kurulu'nun 23.12.2009 tarihli, 09/60/1490-379 sayılı kararını verdiğini, davacının haksız fiilden karar tarihi olan 23.12.2009'da haberdar olduğu kabul edilse dahi dava tarihi olan 29.12.2010 tarihi itibarıyla bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, esas yönünden de davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; davacının, davalının GSM sektöründeki hakim durumunu kötüye kullandığını ileri sürerek Rekabet Kurumuna 2008 yılında (2008/2-151 sayılı dosya) şikayette bulunması üzerine Rekabet Kurulu 23.12.2009 tarihli kararıyla, davalının piyasadaki hakim durumunu kötüye kullandığını kabul ederek davalıya para cezası vermiştir. Piyasadaki hakim durumun kötüye kullanılması eylemi hukuki niteliği itibarıyla haksız fiildir. Zamanaşımı süresinin 1 yıl olduğu 29.12.2010 tarihinde açılan davada BK.60 madde gereğince bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, 765 sayılı TCK’nın yürürlükten kalkmasından sonra, daha önce ceza kanunu kapsamında yer alan kabahatler, ceza kanunları kapsamı dışında/idari yaptırım gerektiren fiiller niteliğine dönüştürülmüş, bu tarihten itibaren kabahatler artık teknik anlamda suç kavramı içinde yer almadığından B.K.’nın 60/2.maddesinde yer alan hükmünün kabahat olarak tanımlanan olaylar bakımından uygulanmasının isabetli olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine, asıl ve birleşen davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Kararı, asıl ve birleşen davada davacı temyiz etmiştir.

Dairemizce, verilen 30.03.2015 tarih, 2014/13296 E., 2015/4424 K. sayılı bozma kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu, mahkemece verilen direnme kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle temyiz incelemesi yapılmak üzere dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gönderilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-19 E., 2018/1151 K. sayılı ilamında ‘’mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu” gerekçesiyle temyiz incelemesinin yapılmasını teminen dosya Dairemize gönderilmiştir.

Dava, davalı tarafın 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6.maddesinde yasaklanan “hâkim durumun kötüye kullanılması” eylemi sebebine dayalı aynı Kanunun 57. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkin olup, Mahkemece Dairemizin 30.03.2015 tarih 2014/13296 E.- 2015/4424 K. sayılı bozma ilamı öncesi karardan farklı bir gerekçeyle yukarıda yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinde “Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması hukuka aykırı ve yasaktır” şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun'un 16/3. maddesinde ise “Bu Kanun'un 4, 6 ve 7 nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir” denilmek suretiyle, söz konusu eylem için idari para cezası öngörülmüştür. Nitekim somut vakıada, davaya konu eylem sebebiyle, davacı tarafın 06.08.2008 tarihli başvurusuna istinaden Rekabet Kurumu’nun 23.12.2009 tarih ve 09/60/1490-379 sayılı kararıyla davalı Şirket aleyhine idari para cezasına karar verdiği anlaşılmaktadır.

Davaya konu olaydan ve dava tarihinden önce yürürlüğe giren 30.03.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesinde, kabahatlerin “idari yaptırım” gerektiren haksızlıklar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunun 16. maddesinde ise “idari para cezası” idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı Kanunun “Soruşturma Zamanaşımı” başlıklı 20/3. maddesinde ise “nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl” olarak belirlenmiştir. Dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Müruruzaman” başlıklı 60/2.maddesinde yer alan “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur” hükmü ve aynı doğrultudaki 6098 sayılı TBK’nın 72/1. maddesinin son cümlesinde düzenlenen “...Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” hükmü uyarınca, kanun koyucu cezayı öngören kanunlarda belirtilen zamanaşımının Borçlar Kanunundaki zamanaşımından daha uzun olduğu durumlarda, hukuk davasına da bu zamanaşımının uygulanması gerektiğini ifade etmektedir.

Somut olayda, davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu’na başvurduğu tarih olan 06.06.2008 tarih ile dava tarihi olan 29.10.2010 birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımı süresinin dolduğundan bahsedilemeyecektir. Şöyle ki, her ne kadar 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesiyle kabahatler 765 sayılı TCK’nın öngördüğü sistemden farklı olarak ayrı bir kanunda düzenlenmişse de, idarenin takdir ettiği para cezalarına da ceza ve ceza usul hukukunun temel ilkelerinin uygulanmasının benimsendiği öğretide kabul edilmiş bir görüştür (SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınevi, Ankara 2016, s. 570). Kabahatler idarenin bir yargı kararına gereksinim duymaksızın kanunların tanıdığı açık yetkiye dayanarak, idare hukukuna özgü yöntemlerle verdiği cezalar olup, idari yaptırımları düzenleyen 5326 sayılı Kabahatler Kanunun 16. maddesinde idari para cezaları bir idari yaptırım türü olarak belirtilmiştir. Bu özelliğiyle kabahatlerin, sonucu idari ceza gerektiren eylemler olmakla, 6098 sayılı TBK’nın 72/1. maddesinin son cümlesi ve 818 sayılı BK’nın 60/2. maddesinde belirtildiği üzere “cezayı gerektiren fiil’’ kapsamında değerlendirilmesi zorunlu olup, ceza kanunları sistematiğinin değişmesi nedeniyle,idari para cezasının da teknik anlamda “ceza” olmadığı sonucuna varılamayacaktır. Tüm bu nedenlerle, haksız fiil zamanaşımını düzenleyen 818 sayılı BK’nın 60/2. ve 6098 sayılı TBK’nın 72/1. maddelerinde tazminatın “cezayı gerektiren eylem”den doğması halinde bu eylem için ceza kanunlarında daha uzun zamanaşımının öngörüldüğü hallerde bu sürenin uygulanacağının düzenlendiği dikkate alındığında nispi idari para cezasını gerektiren davalı eylemi nedeniyle açılacak tazminat davasının 5326 sayılı Kabahatler Kanunun 20/3. maddesi gereğince sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu düşünülmeksizin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmeyerek bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden asıl ve birleşen davada davacıya iadesine, 28/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.