TANIK SAYISININ HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE SINIRLANDIRILMASI


Yazar: Stj. Av. E. Barkın SOLHAN & Av. Selçuk ENER
22.12.2023 13:14:53
TANIK SAYISININ HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE SINIRLANDIRILMASI

Bu yazımızda günümüzde çokça karşılaştığımız, mahkemelerin tanık sayısına ‘’sınırlandırma’’  getirmesi konusundan bahsedeceğiz. Sınırlandırma konusuna girmeden önce tanıklık kavramını incelememiz gerekir.

Tanıklık, davada taraf sıfatını haiz olmayan üçüncü kişilerin, davayla ilgili vakıaları kendi edinmiş oldukları bilgi dahilinde mahkemeye sunmalarıdır. Bunu aktaran kişi de tanıktır. Tanıklık bir kamu görevidir, yapılması zorunludur. Tanık davanın tarafı değildir, dava dışında kalan üçüncü bir kişidir. Bunlardan dolayı güncel hukukumuzda kullanılan ‘’davacı- davalı’’ tanığı kullanımları doğru olmamaktadır. Tanık sadece kendi bilgilerini mahkemeye bildirmekle yükümlüdür, görüş bildiremez. Bu yönüyle de bilirkişilerden ayrılır.

Tanık dinletilmesi için HMK ‘de belirtilen belirli koşulların yerine getirilmiş olması gereklidir.

 ‘’ Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.’’

Şeklindeki HMK’nın 240. Maddesinin 2. Fıkrası tanık dinletmek için listenin mahkemeye sunulmasını şart olarak koymuştur. Listede sunulan tanıklara davetiye gönderilmek suretiyle tanıklık yapmaları gerektiği iletilir. Ancak

 ‘’Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.’’

Şeklindeki HMK’nın 243. Maddesinin 1. Fıkrasında süresi içerisinde dinlenme gününün belirlendiği takdirde davetiye gönderilmeden hazır bulundurulan tanığın dinleneceği de belirtmiştir. Tanıklığın bir kamu görevi olduğunu ve yapılmasının zorunlu olduğunu dile getirmiştik. Bununla ilgili kanunda çok açık bir şekilde bu husus ifade etmiştir.

HMK-245/1:

 ‘’Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.’’

Tanıklıkla ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra günümüz problemlerinden olan tanık sayısının kısıtlanması konusunu ele alabiliriz. Günümüzde başta İş Mahkemeleri olmak üzere birçok yerel mahkemede taraflar birden çok sayıda tanık sunsalar da genelde iki tane tanık dinlemekle yetiniliyor.

HMK-241:

 ‘’Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir.’’

Yukarıda belirtilen madde hükmü ve usul ekonomisi gereğince mahkemenin diğer tanıkları dinlenmemesinin koşulu olarak dinlenen tanıkların beyanlarıyla ispatlanmak istenen husus hakkında yeteri kadar bilgi almış olmasına bağlanmıştır. Aslında usul ekonomisi ve tarafların davayı uzatma amacını sekteye uğratması adına önemli bir hükümdür. Fakat uygulamada ispatlanmak istenen husus hakkında yeteri kadar bilgi alınmış olmasından dolayı değil de mahkemelerin “iş yükleri”nin fazla olması gerekçesi ile iki tanıkla yetindiği ortadır. Oysaki maddi gerçeğin ortaya çıkması için gerekli çabayı sarf etmek de taraf vekilleriyle birlikte mahkemenin iş yükü kapsamındadır. Bunun yanında delil listesinde gösterilen tanıklardan açıkça vazgeçilmemiş olması halinde bildirilen tanıkların dinlenmemesi hukuki dinlenilme hakkının ihlalidir.

                                                                                                                                             

‘’…Ayrıca davalı feshin haklı veya geçerli olduğunu ispat yolunda dört tanık bildirmiştir. Ancak mahkemece 02.07.2015 tarihli celsede davalı tarafa tanık listesinden seçeceği iki tanığa davetiye çıkarılması yönünde ara kararı alınmıştır. Davalı delil listesinde gösterdiği tanıklardan açıkça vazgeçmediği halde ara kararla tanık sayısının sınırlanması ve ayrıca iki davalı tanığına dinlenmeleri için tebligat yapıldığı halde bunlarında dinlenmemesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer alan hukuki dinlenilme hakkının ihlalidir…’’

(Yargıtay 9. HD 2016/2073 E. 2017/1288 09.02.2017 T.)

                                                                                                                                             

‘’…Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: "Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi" başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.".

Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenilmek zorundadır.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2020 tarihli ve 2016/(7)22-371 E., 2020/203 K.; 20.12.2018 tarihli ve 2017/2-2707 E., 2018/1998 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir…’’

 

(Yargıtay HGK 2017/2183 E. 2021/156 K. 23.02.2021 T.)

                                                                                                                                             

‘’…Somut olayda; davalı erkek vekilince 25.01.2013 tarihli delil listesinde "tanıklardan ..., ..., ... ve ...'in evliliğin başından sonuna kadar olan gelişmeleri gören ve cevap dilekçesinde belirtilen hususları ayrıntısı ile bilen kişiler olduğu, ...'in, tarafların iş arkadaşı olup, iş yerinde davacının müvekkiline karşı hâl ve hareketlerini bilen görgü tanığı olduğu, ...'in ise müvekkilinin başkaları ile ilişkisi olmadığını, isnat edilen olayların gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin ek iş yaptığını, müşterek çocuğu müvekkilinin hastaneden almaya gittiğini bilen ayrıca evliliğin davadan önceki dönemlerine de tanık olan kişi olduğu" belirtilmek suretiyle altı tane tanık ismi bildirmiştir. Anılan listede hangi tanıkla hangi vakıanın ispat edileceği hususu da açıkça belirtilerek somutlaştırma yüküne uygun davranılmıştır. Ancak mahkemece davalının bildirdiği dört tanık dinlenmiş, geri kalan tanıklardan ... ve ...'in HMK'nın 241. maddesi gerekçe gösterilerek dinlenmesinden vazgeçilmiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenilen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği takdirde, geri kalanların dinlenmemesine karar verilebilir. Oysa adı geçen ve dinlenmeyen tanıkların tanıklık yapacakları vakıaların, dinlenen diğer tanıklar ile yeter derecede aydınlanmış olduğundan bahsedilemez…’’

(Yargıtay HGK. 2017/801 E. 2018/671 K. 04.04.2018 T.)

                                                                                                                                             

Sonuç olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. Maddesi hakimlere büyük bir takdir yetkisi tanımıştır. İlgili hükümce tanınan bu takdir yetkisi kullanılırken her tanığın bilgi ve birikimlerinin aynı olmadığı, belki de maddi gerçeğin ortaya çıkmasında diğer tanıkların beyanlarının önemli bir rol oynayacağı ve tanık sayısının sınırlandırılmasının adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edeceği unutulmamalıdır.

 

Stj. Av. E. Barkın SOLHAN & Av. Selçuk ENER